“Güneşli bir günde doğada olmaktan güzel ne olabilir ki?”
Denizden neredeyse dokuz kilometre yüksekte
atmosferin inceldiği, incelmiş havadaki oksijen ve basıncın yaşama
elverecek seviyelerin çok altına düştüğü, korkunç soğuk, fırtına ve
devasa çığların hakim olduğu yüksek dağlarda dağcılar nasıl yaşarlar, nelerle
mücadele ederler?
Tunç
Fındık Doğa sporlarının Türkiye deki en önemli ve en tanınmış isimlerinden biri.
doğa sevgisini “Güneşli bir günde doğada olmaktan güzel ne olabilir ki?” diye
içsel bir soruyla pekiştiriyor. Bu soru aslında her şeyi açıklıyor, Dünyada bir
çok dağın ilk Türk tırmanışını ve Türkiye dede
bir çok dağın ilk tırmanışlarını gerçekleştirmiş. Tabiri caiz ise dağda
kendi rotasını kendi çizen gerçek bir macera adamı. Tunç Fındık’a ulaşmak çok kolay ve çok zor
oldu aslında. Röportaj için ilk maili attıktan 20 dk sonra cevap geldi ama O
mail Tunç’un İranda olduğunu döner dönmez bizimle irtibata geçeceğini
yazıyordu, açıkçası röportaj için ümitsizliğe kapılmıştım ama bir cumartesi
sabahı gelen maille bu yazının ilk satırları beliriverdi. O bir Dağcı, o bir
Fotoğrafçı, yazar, çevirmen, doğa tutkunu, adrenalin aşığı bir maceraperest. son kitabı İrtifa 8000 yeni yayınlanmış olsa
da haftalardır internette müthiş cümleleri takipçileri tarafından paylaşılıyor.
İşte Tunç Fındıkla gerçekleştirdiğimiz röportajın ayrıntıları;
Tunç Fındık kimdir?
Ben profesyonel dağcı, dağ rehberi ve yazarım. Bilkent Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldum. Doğa sporlarına 1983 yılında başladım, bu dönemde izcilik ve kampçılık ile uğraştım, 1990 yılından sonra mağaracılık ve dağcılığa yöneldim. Bilkent Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi Dağcılık Kulüplerinde eğitmenlik yapıp kulüp tırmanışlarına liderlik ettim ve Türkiye Dağcılık Federasyonu bünyesinde yurt dışı yüksek irtifa faaliyetlerine katılarak Türkiye’yi milli sporcu olarak temsil ettim. Lisanslı bir dağcı olarak, Türkiye Dağcılık Federasyonu’nun 1996 tarihine kadar olan faaliyetlerinde eğitmenlik ve teknik danışmanlık görevlerini yürüttüm, AKUT Arama Kurtarma Derneği gönüllüsüyüm, Zirve Dağcılık Kulübü ve UİAA (Uluslararası Dağcılık Federasyonları Birliği) dağ komisyonu üyesiyim.
Tunç Fındık’ı dağların zorlu koşullarına iten
güç nedir ve o gücü nasıl besliyorsunuz?
Ben küçüklükten beri arazide olmayı
çok severdim, hala değişen bir şey yok. Dağda, tırmanışta olmak benim için
dünyadaki en güzel şey. Güneşli bir günde doğada olmaktan güzel ne olabilir ki?
Dağların bana verdiği enerji ve özgürlüğü hiçbir şeyde bulamam. Dağlarda kendi
bedenimle ve ruhumla aksiyon içinde olmayı çok seviyorum. Benim motivasyonum da buradan geliyor. Dünyanın farklı yerlerindeki dağlar,
coğrafyalar, insanlar, gezmek, tırmanış ve dağdaki dostluklar. İşte bunlar beni
çok çekiyor.
Profesyonel bir dağcı olarak Dağcılık sporunda
risk faktörüne karar verme ve problem çözme stratejilerini siz nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Bunlar dağcılık ve tırmanışın
parçasıdır. Dağcılığın büyük bir kısmı kontrollü riskleri yönetmekten geçer. Zorlu
bir tırmanışta veya yüksek bir dağdaki stresli ortamlarda karar vermek
kaçınılmaz bir durumdur. Dağcılık sporunu değerli ve keyifli kılan, kontrollü
riskleri doğru yönetmek ve doğru kararları almaktır. Riski doğru hesaplamak
dağcılıkta her şeyin temelindedir çünkü söz konusu olan insan hayatıdır. Tüm dikkat ve hesaplamalara karşın, dağcılar
riskli durumlarda kalabilirler çünkü dağ ortamı beklenmedik risklerle ve
beklenmedik olaylarla doludur; ekipten birinin hastalanması veya ekibin
tırmanışta kaza geçirmesi, ani bir fırtına veya tipi gibi beklenmedik
durumlarda stres altında, zor durumlarda doğru hareketi yapmaya karar
verebilmek, soğukkanlılığı elden bırakmadan hızlıca karar almak sadece
tecrübeli bir dağcı tarafından yapılabilir. Mesela 2009 yılındaki Dhaulagiri
çıkışımızda, zirve tırmanışı sırasında şiddetli bir tipi ve yıldırım geldi.
Acil bir karar almam gerekiyordu; hava
hızla kötüleşiyordu ve zirveden
vazgeçmem mi gerekiyordu? Çok zor koşullarda
Dhaulagiri’ye tırmandım ama sis
ve tip basmadan önce kör iniş
yapabilmek için pusula açışı almadan değil. Bu sayede, aynı tırmanışta bir kişinin hayatını kaybettiği bu zirveye
gittikten sonra dönüş yolunu doğru bulabildim.
Türk dağcılık camiasının heyecanla izlediği
bir 14 x 8000 projeniz var. bu proje nasıl oluştu. bu projede sizi en çok
zorlayan şey nedir?
Buna
‘dağcılığın maratonu’ diyebiliriz. Bu her açıdan zor bir proje 14x8000, birçok
kısmı da tehlikeli ve uğraştırıcı,
birçok insanı caydıran ve pes ettiren bir hedef. 8000’lik bir dağa çıkmak gerçek maceradır ve her tür dağcılıktan çok daha ödüllendiricidir.
Bunun başarısının hissi hiçbir şeyle mukayese kabul etmez, riski de büyüktür,
işler ters giderse eve dönemeyebileceğiniz bir girişimdir. Macera
bilinmeyendir. 8000’lik çıkışlarda o
kadar çok belirsizlik var ki, gerçek macera bu oluyor işte. Hedefim en başta
14x8000 gibi bir proje tabii ki değildi, çünkü gençliğimde dağcılığa sadece dağ
ve doğa sevgisiyle başladım. Ancak birkaç 8000’lik dağa çıkıp, 8000 metrede
bünyemin iyi çalıştığını görünce, neden bu proje olmasın dedim. İçinde olunca
bana zevkli bir mücadele olarak geliyor
ama tahminler ötesinde zorlu bir uğraşı ve devamlı, hiç bitmeyen bir “challenge” var. Ve de kolay 8000’lik diye bir şey yok, sadece
daha az riskli ve daha çok riskli olanları var. Everest Dağı bunlar arasında görece
kolay olanlardan sayılır çünkü popüleritesinden dolayı lojistiği çok iyi.
Annapurna, Nanga Parbat, Kanchenjunga ve Makalu ise tehlikeli ve zor olan
8000’lik zirvelerden; çığ ve teknik tırmanış nedeniyle. K2 Dağı ise kötü havasıyla
ve teknik tırmanışın zorluğuyla ünlü. Kısaca, hiçbiri kolay değil; mükemmel
planlama, performans ve şans gerektiren projeler. Yüksek dağcılıkta en
önemlisi, eve ve sevdiklerine sağ ve salim geri dönmektir, zirve ile dönerseniz bu da büyük bir bonus’tur.
2012 yılı
başı itibariyle bu projenin yarısındayım diyebilirim. 2001 yılından beri 10
adet 8000′lik dağa gittim: Everest (2001), Broad Peak (2002), Cho
Oyu (2005), Lhotse (2006), Everest (2007),
Dhaulagiri (2009), K2 (2009),
Gasherbrum II (2009), Makalu (2010) ve
Shishapangma (2010), Kanchenjunga (2011) ve iki kere farklı rotadan Everest olmak
üzere, 7 adet 8000′liğin zirvesine çıkmış oldum. Bu esnada
10’dan çok sefer 7000 metre ve üzeri
tırmanışım da oldu tabii. Şimdi sırada, Tibet, Pakistan ve Nepal’de 8 adet
daha 8000 metrelik zirve beni bekliyor, yani neredeyse 5-6 yıl sürecek bir
mücadele. Bu arada Everest’e iki kere ve farklı rotalardan tırmanan ilk Türk
oldum.
Dünyada
farklı milletlerden 30 kadar kişinin tamamladığı bu projede beni en çok
zorlayan şey, aylarca evimden ve sevdiklerimden , normal yaşam konforundan uzak
kalmak değil, sponsor bulmak! Türkiye’deki
ekonomik ve sosyal
vaziyette, 14 x 8000 gibi uzun soluklu bir sportif projeye sponsor bulmak
çok zor. Bu, spor sponsorluğunun ve genelde sponsorluk kavramının hiç anlaşılmamasından kaynaklanıyor. Ama ömrüm boyunca
uğraşarak da olsa, bu olağanüstü enteresan ve zorlu projede ilerlemeyi göze
aldım, bu şartlarda yola çıktım. Geçmişte Fenerbahçe Spor Klübü, Meteksan
Sistem bilişim şirketi gibi büyük sponsorlarım oldu. Günümüz itibariyle The
North Face, CNN TÜRK, Solgar, Globalstar
Avrasya, Suunto, Unifo gibi şirketlerin
ürün ve hizmet sponsorluğu ile yoldayım ve mali sponsorluk arayışım da devamlı
surette sürüyor. 2012 tırmanışlarım olan Annapurna ve K2 için İnnova bilişim
firması sponsor oldu.
Dağcılık konusundaki hedefiniz nedir?
Dağcılıktaki hedefleri belirlemek
tamamen bu spora yaklaşımınıza bağlı bir olay. Benim
için bir dağa tırmanmak için karar verirken belli başlı bazı kriterler vardır:
o dağın fiziki şeklinin güzelliği, tırmanışın zevkli olup olmaması, o dağın
tarihi değeri ve geçmişte üzerinde yaşanan tarihe mal olmuş olaylar, tırmanışın
güvenliliği, beraber gideceğim ekibin kalitesi. Hedeflerim çok değişken
olabilir, bazen dünyanın en yüksek, tanınmış dağlarına giderken, bazen de
tanınmış bir zirveye varmayan ama tırmanışı çok zorlu teknik rotaları seçerim. Ama dağcılıktaki esas hedefim bundan tad
almak ve sürdürebildiğimce devam ettirmek. Ben sadece 8000 metrelik dağlara
çıkan bir dağcı değilim; dağcılığımın
büyük kısmı kaya, buz ve
alpin tırmanışlardan oluşuyor. Kaya, kar ve buz, uzun duvar tırmanışları
yapıyorum. Donmuş şelale tırmanmak da
benim çok sevdiğim bir tırmanış tarzı. Bugüne dek Türkiye’de ve yurtdışında 700 kadar tırmanış yaptım; bunun
300 kadarı
ilk çıkış oldu bunlar rotanın ilk tırmanışı, dağın veya duvarın ilk
çıkışı veya dağın / rotanın ilk kış çıkışı olarak gerçekleşti.
Ayrıca, daha kısa kaya rotalarında çok sayıda
geleneksel ilk tırmanış yaptım. Yurtdışında
Nepal, Tibet, Çin, Pakistan, Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan,
Fransa, İtalya, İsviçre, Bulgaristan, İran, Gürcistan, Arjantin, Tanzanya,
Kenya, Rusya Federasyonu ve İskoçya’da birçok
tırmanış yapmak şansım da oldu.
Türk dağcılığı sizce dünya dağcılığının
neresinde ve Türk dağcılığının gelişimi için neler yapılabilir.
Çok fazla tırmanıcısı olmayan ve bu sporun yeni büyümeye başladığı , halk arasında pek tanınmadığı bizim gibi ülkeler var. Polonya, Amerika, İngiltere, Japonya'yla bizi asla
karıştırmamak gerekiyor. Çünkü bu ülkelerde bu spora meraklı çok insan, oturmuş bir tırmanış ve doğa sporları kültürü,
ciddi boyutlarda dağcılık tarihi ve
geçmişi var. Bundan kaynaklı olarak
büyük bir malzeme pazarı da mevcut:
mesela İngiltere de iklimle de orantılı olarak hemen herkesin üzerinde
gore-tex ceket, trekking ayakkabısı var. Tüm bu ülkelerin kendine has bir sürü
tırmanış markası vardır. Koreyi ele alalım; neredeyse 15 milyon dağcı /
tırmanıcı / doğa sporcusu var orada. Dünyada en çok 8000'lik tırmanan insan
sayısı Kore'de. Yine ufak bir örnek olarak, 14x8000 projesini bitirmiş 5 kişi var Kore'de. Bu sayı Amerika'da ve
İngiltere'de 1.
Bize gelince, ülkemiz dağcılık konusunda çok da kötü bir yerde değil, ufak da olsa bir dağcılık
camiamız var, yavaştan gelişiyoruz, arada büyük çatışmalar var ve tabii ki 200 yıl geriden izliyoruz yine batıyı.
Toplum olarak bazı özelliklerimizden kaynaklanan problemlerimiz var, her şeyi
çaba harcamadan elde etmeye çalışmak, araştırmamak, çaba ve emeği
umursamamak gibi. Ama gel de gör ki, dağcılık böyle bir spor değil. Çaba harcamadan
hiçbir şey yapamazsınız. Örneğin, 8000
metrelik bir dağa deneyim kazanmadan gidilmez, Demirkazık Kuzey Duvarı veya
Vayvay kuzey duvarı vb. teknik bir
duvarı çıkmak için öncesinde bir yığın teknik tırmanış yapmak zorundasınız. Veya 7’li derece
ve üzeri geleneksel kaya tırmanmak için
çok çaba, tecrübe ve cesaret gerek! Çalışmadan, emeksiz olmayacak işler
bunlar.. Dağı, tırmanışı, kendinizin
sınırlarını öğrenmek zorundasınız,
dağcılık sadece deneyimle gelişen bir spor. Bunu yapmadan dağa giderseniz de
başınıza bir iş gelmesi veya
başarısızlık ve hayal kırıklığı çok
doğaldır.
Bizim ülkemizdeki dağcılığımız zaman içinde tabi ki gelişecektir
ancak bunun için bireylerin daha çok okuması, tırmanması ve paylaşması ve
birlik olmak gerekiyor. Aynı zamanda, bu
spora meraklı insanları ayırmadan aynı çatı altında toplayacak, onlara hizmet edecek, gelişmeyi
destekleyecek devlet kurumları olması da
şart.
Aynı zamanda bir yazar ve çevirmen
kimliğiniz var, Tunç Fındık neden yazıyor?
Çevirmenliği
2000 yılından beri yapmasam da, yazmayı çok seviyorum ve aslında sadece kendim
için yazıyorum. Dağcılık
ve tırmanış o kadar zevkli bir aktivite ki, bunu mutlaka
başka insanlarla paylaşmak isteğiniz oluyor, bu fotoğraf ve yazıyla olur. Aslında en başta kendi kendime yazdığım
günlüklerden ibaretti yazılarım,
ama sonra bir şekilde bunları kitap haline getirebildim. Tabi diğer yandan, ben
dağcılığa başladığımda önümde yol gösterici birkaç örnek olsaydı, bugün belki
daha da ileride olurdum veya geldiğim yere daha hızlı ulaşırdım belki de. Bu
nedenle, bir şeyler yapıyorsanız yazıp belgelemenin
değerine inanıyorum. Bizim toplumumuz bu yönden tembeldir ve girişimcilikten uzaktır ama
bir yerden başlamak gerek.
Özellikle dağcılık ve tırmanış yönünden bakınca belli bir yayın birikimimiz yok
ve bunun eksikliğinin çekildiğini düşünüyorum. Bu noktada, dağcılığın salt
fiziksel bir spor dalı veya sadece tırmanış olmadığından bahsetmek istiyorum:
gerçek dağcı kültürlü, nazik, sağduyuludur ve bunun yolu da okumaktan,
kitaplardan, literatürü ve tarihi bilmekten geçer. Zaten alanında gelişmiş her
insan için bu nitelikler önem taşımaz mı?
Peki Türkiyedeki dağcılık üzerine yazılmış
literatür çalışmaları sizce yeterli mi?
Hayır yeterli değil bile
diyemiyorum çünkü böyle bir kavramımız zaten yok maalesef. Avrupa
da dağcılıkta ciddi bir kültür ve birikim sonucunda önemli bir miras oluşmuş,
nesilden nesile iletilen ve kullanılan. Bizde hiç yok. İnsanlar zaten
ciddi işler hiç yapmamış ki, ciddi bir belgeleme ve
birikim mümkün olsun. Yeni tırmanıcılar
açısından bu türde bir birikim olmadığı
için, onların herşeyi kendileri keşfetmeleri gerekti. Mesela bizim nesile bir
önceki nesilden ne kitap, ne rehber, ne hikaye, ne tecrübe, hiçbir şey gelmedi. Eh, herkes Amerikayı
yeniden keşfetmek zorunda kaldı.. Bu konudaki eksik giderek biraz azalıyor, ama yine de var. Bir sonraki Türk tırmanıcı, dağcı, doğa
sporcusu nesili daha şanslı bence. Çünkü artık daha çok eser var bu konuda ve en önemlisi, internet
var. Bilgi ulaşılır durumda, isteyen için.
Son kitabınız İrtifa 8000 den bahseder
misiniz?
Kendime ait yedinci
özgün kitabım olan ‘İrtifa 8000 -Yüksek
Macera’ 232 sayfa, kuşe kağıda, A4
yakını boyutta, renkli resimli olan bir kitap. 14 ayrı bölümünde 7000 ve
8000 metrelik dağlarda yaptığım tırmanışların hikayesini anlattım. Kitap,
Kırgızistan’ın Tien-Shan Dağlarındaki 7010 metrelik Khan Tengri Dağı tırmanışı ile başlayıp, en zorlu
Himalaya zirvelerden 8586 metrelik Kanchenjunga ile sonlanıyor. Bu kitabın görselliği ön planda
ama içinde tırmanış hikayeleri de var. Kitabın arka kapağındaki tanıtımdan bir alıntı yapayım:
Ülkemizde yüksek irtifa tırmanışı yapan kişi
sayısı sizce yeterli mi?
Hayır. Ülkemizde dağcılığa olan
ilgiyle paralel olarak yüksek dağlara da ilgi az. Mesela sportif kaya tırmanışı
gerek ulaşılabilirliği, gerek ilerlemenin görece daha kolay olması nedeniyle daha çok ilgi görüyor.
Ama o bile yetersiz. İran ile karşılaştırsak, onlar dağ ve tırmanış
sporlarını tam benimsemiş bir toplum.
Herkes dağcı, herkes doğa sporcusu. Yine örneğin Avrupa’da yılda 50 milyon kişi Alplere gidiyor. Bizde kaç dağcı var?
Aladağlar’a yılda kaç kişi gidiyor?
Mukayeseye buradan başlamak gerek.
Dağcılık yada doğa sporlarıyla ilgilenmek
isteyenlere ne önerirsiniz?
Dağcılık, belli başlı riskler içeren bir tecrübe sporudur, kısaca eğitim ve deneyim çok gerekli. Uygun eğitimi aldıktan sonra herkes dağcılık
yapabilir ama kendi sınırlarını iyi değerlendirip doğru kararlar almak lazımdır.
Tırmanış ve dağcılık çok zevklidir, insanı özgürleştirir ve ruhunu dinlendirir, şehir hayatının kısıtlamalarından
kurtulmasını sağlar, herkes doğa
sporlarında kendine hitab edecek bir yan bulacaktır. Önemli bir detay uygun
partneri veya ekibi bulmaktır,
çünkü iyi bir partner ve ekiple doğadaki paylaşımlar çok daha keyifli
olur. Dağcılığa başlamak isteyenlere
Zirve Dağcılık gibi dağcılık kulüplerinden birine başvurmalarını tavsiye
ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.