29 Aralık 2011 Perşembe

(lirik) Halil Sezai "olsun"




olsun

Çaresiz içimdeki çocuk
Bir günah gibi hep suçlu
Senin hala ellerin soğuk
Ve yağmurlu
İçimde her gün ölen umutlar var
Olsun zaten aşklar hep böyle

Sana bir söz yazdım bugün
Yolladım rüzgarla
İçinde gözyaşı vardı
Küçücük bir kadınla

Sana bir söz yazdım bugün
Yolladım rüzgarla
İçinde gözyaşı vardı
Küçücük bir adamla

Çaresiz bütün kelimeler
Bir yalan gibi hep suçlu
Senin hala gözlerin soğuk
Ve yağmurlu
İçimde her gün büyüyen çığlıklar var
Olsun zaten aşklar hep böyle

Sana bir söz yazdım bugün
Yolladım rüzgarla
İçinde gözyaşı vardı
Küçücük bir kadınla

Sana bir söz yazdım bugün
Yolladım rüzgarla
İçinde gözyaşı vardı
Küçücük bir adamla 


Halil Sezai Paracıklıoğlu 



28 Aralık 2011 Çarşamba

(şiir) sorma




kimbilir ki,
kim görür ki içini,

kime dünya çığlık
kime yağmur kuru
kimin içi daha çok acır
kim yangın yerinde suskun
ağlama çok değilsin,
ağlama hiçde değilsin
kendinsin kendinden çoğalan

sorma neden

28/12/2011





27 Aralık 2011 Salı

(lirik) herneyse


herneyse

Ve ben artık seninle yapamıyorum
Birtanem,elimde değil
İstesem de,istesem de yapamıyorum
Ve seni aramak gelmiyor içimden
Aşk sözleri batıyor
Sarılsan da,yalvarsan da yapamıyorum
İnanamıyorum,bu hale nasıl düştük bilemiyorum
Sende mi bende mi
Herneyse,her kimdeyse neyse
Bilemiyorum
Ve ben artık seninle yapamıyorum
Birtanem,bırak beni
İstesem de,istesem de yapamıyorum
Ve seni aramak gelmiyor içimden
Eskisi gibi değil
Sarılsan da,yalvarsan da yapamıyorum
İnanamıyorum,bu hale nasıl düştük bilemiyorum
Sende mi bende mi
Herneyse,her kimdeyse neyse
Bilemiyorum

26 Aralık 2011 Pazartesi

(lirik) Falco JEANNY



efsane falco'dan hazin bir aşk öyküsü. hakkında birçok söylenti bulunan şarkı JEANNY nin gerçekleri ise şudur.. 41 kişi bu şarkıyı dinledikten sonra intihar etmiş ve şarkı papa II jan poul tarafından yasaklanmıştır..

garip. sözlerin türkçesi o kadar derin görünmesede yorum ve müzik bir harika. çok yoğun bir duygu seli sizi alıp götürüyor.



Falco - Jeanny

Jeanny, gel, hadi gel
Lütfen ayağa kalk, çok ıslanacaksın
Geç oldu
Gel-burdan gitmemiz gerek
Ormandan dışarı, anlamıyorsun
Ayakkabın nerede, onu kaybettin
Sana yolu göstermek zorunda kaldığımda
Kim kaybetti? sen mi kendini,
Ben mi kendimi? ya da, ya da birbirimizi mi?

Jeanny, rüyalarda yaşamayı bırak
Jeanny, hayat göründüğü gibi değil
Ne kadar da yalnız ve küçük bir kız soğuk, soğuk dünyada
Sana ihtiyacı olan biri var
Jeanny, rüyalarda yaşamayı bırak
Jeanny, hayat göründüğü gibi değil
Gecenin içinde kaybolmuşsun, boğuşmak ve kavga etmek istemiyorsun
Sana ihtiyacı olan biri var bebeğim

Hava soğuk, burdan gitmemiz gerek, gel
Rujun silinmiş,
Ben senin onu satın aldığını gördüm
Dudaklarında çok kırmızı görünüyordu ve sen:
'Beni ilgilendirmez' dedin.
Ancak maksadın anlaşıldı, gözler sözlerden daha fazlasını söyler
Bana ihtiyacın var, hmh?

Herkes bugünden sonra birlikte olduğumuzu biliyor
Şimdi duyuyorum onları! geliyorlar
Seni almak için geliyorlar
Seni bulamayacaklar
Kimse seni bulamıyacak, sen bendesin

Flaş haber : Geçtiğimiz aylardan beri kaybolan insanların sayısı dramatik bir şekilde artıyor.
Yerel polis yayınlarına göre en genç trajik olay gerçekleşmiştir.
En son ondört gün önce görülen ondukuz yaşlarında bir kızın ticareti yapılmıştır.
Polis ortada yasa dışı bir ticaretin olduğu ihtimali üzerinde durmuyor

(Video) kelimelerin dili



aynı şeyi anlatmanın başka bir yolu mutlaka vardır..





(gam) üstüme basıp geçme yar..


bıraksanda elimi
Sevgin bana yeter
Susarım öpüşüne
Avunur da söylemem
Belki yalandır oyundur
Derim ya, yine de korku basar

Yazık ki agır agır
Çökmüş yüregine
Nefret degil mi bu
Yalan sevişmeler
Sen degilsin sanki yarısı
Yatagımın
Üşürüm sarılsam bile

İsyanım yanışıma ölüm bile
Susuyor
Ardına dönüp giden senmisin
A kadın
Gururum yere düser
Yeter ki bak yüzüme
Üstüme basıp geçme
Yar 


25 Aralık 2011 Pazar

(gam) tasa


kırmızı kurdelasıyla bana yaklaşan,
ellerinden mahsun senelerce
ve acılardan medet umduğum hayırsız geceler..
vakit geç oldu,
yollar bitti
ve yürek yorgun.
bundan böyle yarimiz mey,
geceler düşman masamıza.
ya biterse.
ya biterse gece
ya doğarsa güneş üstüne kadehin


aralık

24 Aralık 2011 Cumartesi

(şiir) mavi sonlar

"şimdi ben küçük mavi sonlar uyduruyorum tüm masallarıma"

hemen şimdi,
kimseye inanmayan elerimin arasında her çizgi bir nehir
şimdi diyorum
masalarıma diyorum
nehir diyorum duyuyor musun kadın?

hemen şimdi,
mavi sonlar masalında insanlar biliyorum
ücra köşelerine kalbimi
yağıyorum fırtına bulutlarından hiç bir damlaya değmeden
kendi mucizem oluyorum.
şimdi diyorum
mavi sonlar diyorum
zerre değmeden yağıyorum diyorum duyuyor musun kadın?

24 aralık 2011
( çocukluğumun ellerinden tutan bir kaç insandan biri "ülkü" sağol )


(şiir) bu kadar..



kimi kraliçedir 5 çayını srilankadan özel getirtir,
kimi siyah tenlidir ölürken boğazı kupkuru.
dünya bu kadar..

kimi bir gecede bir masaya bir asgari maaş bırakır.
kimi 4 çocuk 1 kadına ata... aynı paraya..
dünya bu kadar...

kimi dünyaya başka iklimlerden başka pencerelerden bakmayı sever,
kimi dizilerin dramlarında acı ortağı olmayı yeğler...
dünya bu kadar..

kimi Canbridge de fiyakalı bi eğitim düşünde,
kimi her sabah sıcak bir poğaça...
dünya bu kadar..

kimi amerikan doları kurundan loca satın alır,
kimi yaşına başına bakılmadan yağlı urgan sarmalı.
dünya bu kadar.

kimi geçmişinden kalanlarla kendi emperyalizmini yaşarken,
kimi asgari yaşam parasına maden işçisi..
dünya bu kadar..

kiminin her öğününün yarıdan çoğu ekmek, doyma derdinde,
kimi öyle çok yemiştirki, rejim peşinde.
dünya bukadar.



11 aralık - 2011






(şiir) o vakit dağların kulusun dedi babam

o vakit dağların kulusun dedi babam

Dağları bilirim...
sadece rüzgarların konuştuğu çok gecem oldu,
çok dövdü çadırımı yağmur,
çok oldu üşüdüğüm,
kızgınlığından geçit vermediği çok oldu zirve yollarında.

dağları bilirim...
çok top oynadım sokullu pınarında,
demirkazıktan çok el salladım köylerdeki analara,
bacılara,
kardaşlara.
elma topladığımda oldu köylerinden
kırmızı ve içi yıldız kaplı...

dağları bilirim...
çok zaman yörük sandı kalbim kendini,
hiç yarı yolda bırakmadım düşlerimi,
çok tırmanmaya çalıştım duvarlara
çok suyunu içtim ardılın,

van gölüne el salladım süphanın doruklarından
kar vurdu yüzüme süphan,
ne bilirdim kavgalı olduklarını
ne bilirdim süphanın tüm bulutları patnos yaylasına sattığını

sinirlenipte bağırdığım çok oldu,
ama
ne ben darıldım dağlara
ne onlar kızdı bana,

anlattığımda gözlerim parlayarak,
içime dolan ışığı gördü
ve eğilip kulağıma tok sesi ile,
o vakit dağların kulusun dedi Babam.

(şiir) kabuklu aşk

anlamını yitiriyor bazen şarkılar
ve buruk bir bariton ses kalıyor kulaklarda
kimbilir,
belki rönesans mağdurluğun oradan.
ardından yüreğinde çınlayan,
kokusu hala burnunda bir aşk bir ten.
kaldığın yerden devam edersin ya okuduğun kadına,
yazar harf eksikliği yaparak azaltır aşkını,
kimbilir belki böyle yokoluyordur sevgi
dirhem dirhem...

anlamını yitiriyor bazan hayat,
yarım kalıyorsun
diğer yarını içinden atarak,
çok geçmiyor yürek tamamlıyor tuz basarak yaralarını,
oysa yarandan attığın kabuk
kurumuş aşkının son parçası,
kim nankör
ve kim içindeki katil anlıyorsun aldırmadan.

ellerinin kuytusuna saklıyor asıl sen
aklının parolasını,
ki işareti söylemesede sızıveriyor
çoğu zaman sevgi.
dur desen dinlemiyor geliyor,
hava zaten soğuk.
pes ediyorsun besbelli
ve seviyorsun temelli
ama dinlemiyor gidiyor
içine daha çok dolarak.

şimdi söyle bakalım
sevsen mi iyi ölsen mi?

(şiir) biri diğeri

biri yıllar sonra gördü
sarıldı sanıyorsanız,
olmadı...
olmadı ama cız edince içi
ilkin gayri ihtiyari duraksadı
aklında binlerce kare uçuştu
binlerce anı devşirildi aklından izinsiz..

diğeri hoşçakal dedi
evet evet hoşçakal dedi
öyle manasız geldiki hoşçakal
alınmadı üstüne
adını bile unutmuşum sadece yüzün hatırımda dedi
hoşgeldin diye cevap verdi biri biraz duraksadıktan sonra
adında, gözlerinde hala kazılı içime
utandı..
o halde karşında durmak sana zulüm dedi diğeri
neden dedi kaşları düşerek biri
bunu bana söyleyince öyle hissettim dedi diğeri
güldü
gülme dedi
neden dedi
gülmen hala eski gülmen dedi diğeri
hani benim çok sevdiğim dedi
budamı hatırında değil yoksa dedi
evet dedi utanarak biri
...
hoşçakal dedi biri
sanada diyecek oldu yorulmak istemedi diğeri
hoşgeldin dedi sonra
güldü,
sana gülme demiştim dedi biri
bu sefer hatırladım ellerini dedi diğeri
sonra tuttu saçını kokladı
hala aynı kokuyor saçların akasya gibi baharlı dedi
elini göğsüne koydu biri
diğeri gülümsedi
...
hatırlıyorsun dedi
...
unutmamışsın...


24 nisan 2011

(şiir) izmir

...
Şehri kıyıdan görmek,
yol istemek yaşlı bir amcadan,
sorduğun adresi bastonuyla tarif etmesi gibidir izmir.

denizi ciğerlerine doldurmak ve hiç bırakmamayı istemek demek izmir.
izmir o an  her istisnaya göz yummak gibidir.

denize yan bakmak,
sarılan iki sevgilinin arasına körfezi sığdırmak gibidir izmir..

izmir...
bir ölüme kalp krizi süsü,
bir çocuğa babasızlık cesaretini vermek gibidir..

13 kasım 2011 izmir/karşıyaka

(şiir) lal

ama yinede tüm fotoğraflar şehre güzel bakıyordu..
güz gün gibi güz gibiydi dün
dün herşeye direnirdi de bir duruşuna karşı koyamamıştı...

koskaca sokakları koşarca geçen,
içine fesleğen çiçekleri eken
belki bir kurtuluş gününün resmi geçidine bırakıyordu
ellerin.
ellerini..
ellerinizde...

ama yinede tüm alkışlar şarkılara ritm oluyordu..
az çok az gibi, azıcıktı yaz
yazmana her bir adım engeldi..

gidersem kabus olur
kalırsam izmihlal..

3temmuz2011

(şiir) anlat

ellerim gökyüzü
içim en uzun nehir...
çok yol aksamda,
kaybetsemde maviyi
beni tanıyan bilir,
adım şehir
fikrimde milyon kırıntı,
olmaz kimselere zelzenir...
git artık..
çok eskidi gözlerindeki zehir..

mayıs2011

(şiir) yazsam roman olur



artık yaban ellerdeyiz
bir kolumuzda kırık,
uçamayız da
anlayacağın düştük derde.
doğrulsun dimağımız atlar geliriz..

artık yaman ellerdeyiz
dostlarda yok
öyle mahzun ki kapı önü asfaltım,
gel diyor geri gidelim
anlayacağın gönül yerde
doğrulsun dimağımız atlar gideriz.


 kasım 2011 bursa

(şiir) adam kadın


__adam kadın__


I. kısım (tanışma)

adam dedi kadın,
kadın gittikten sonra kendinden..
kadın dedi adam, kadınının gittiğini görünce kendinden.
kadın döndü kendine kendinden kaçmadan önce,
kadın ağladı içine adam yok diye..

bir yaz sabahı,
belki umarsız,
bir yaz sabahı,
belki cansız yatıyordu kadın kendi kalbinde,
buldu adam yol kenarında yürürken,
buldu adam kırmızı sesli bir kadından bir kadın,

kadın dedi adam kanattı bilmedikleri herşeyi
bildikleri herşeyiyse sakladı,

kadını gördüğünde;
masanın karşısında,
sesinin yarısında,
ömrünün henüz ilk ortasında,

baktığında;
aklının kenarında,
çiçeklerin renkli yanında,
çimenlerin arasında öylece duruyordu,

konuşmadı kadın ilkin,
ilkin fer oluverdi tüm fotoğraflar,
tüm kadınlar oluverdi kadın adam için.

adamı gördüğünde;
fikri muammaya,
dimağı ahkamlı bir yaraya,
debisi kızgın kuma,

baktığında,
yazısı alnına,
acısı kor olmuş semaya,
kendi çölde yanan çaya benziyordu.

konuşmadı adam ilkin,
ilkin kem oluverdi tüm gözler,
tüm adamlar oluverdi adam kadın için.

denizleri ilk gördüğünde düştüğü yanılgıyı hatırladı kadın sonra,
sonra adam ilk gördüğü çimene ilişti,
iliştiği tüm şiirleri biriktirdi,
adam yan dedi yüreğim.

yitirdiği ilk seviyi tekrar duyduğunu hatırladı adam sonra,
sonra kadın son gemiye yetişti,
yetiştiği tüm seyirleri kaptanına verdi,
kadın yan dedi yüreğim.

adam usulca bıraktı kalbini yere,
yerle yeksan oldu gökyüzü,
kadın ağladı kendi gözyaşına.

merhaba dedi kadın,
unuttu tüm geçmişini,
merhaba dedi adam,
yazıverdi o an binlerce dizeyi,

ve başladı birikmiş tüm hatıralar,
gösterimi binleri bulmuş yaşanmışlıklar.


Temmuz-Ağustos 2010


II kısım (tanıma)

gece çökerken,
camlar önünde ıslık çaldı adam
adam ilk kez kadın dediğini hatırladı.
kadın adamı eskisinden bulduğunun farkına vardı.
yazdı adam aklının köşesine
bir köşesine koyuverdi elinin sesini
adam sen dedi
sen bensin…

ahkam içinde yoğurdu kadın kalbini
cam önü ıslıkları biriktirdi
adam ikinci kez kadın dediğinde
bağırdı sessizce
bir yerini duyuverdi sevinin
kadın ben dedi
ben de sensin.

acıdan ağrıtan bir sancıyla irkildi
sancıdan ağrıyan kalpler
kadınadam adamkadın pervadar

lal oldu diller bir müddet
bir müddet tanıdılar birbirlerini
susmayı araç bilerek

kadın korkuyorum dediğinde
adam biriktirdiği ıslıklardan bir şarkı çıkardı,
kadın perişan
adam her gönüle divan...
ama sus olmadı gözler
4 ömür üstüne yeminler edildi
Fışkırdı bir volkan gibi duygu
Pus oldu tabiat
Kadın,
adam gel dedi
gelmedi adam bir vakit
yenilgilerini hatırladı
hatıralarına yenildi kadın
kadın
gel adam dedi daha bir gür
peki dedi rüzgarda kaybolan sesiyle
adam
adam sev dedi yüreğim.

Girdiler birbirlerinin kalbine bir vakit
Bir vakit aşk iftihar oldu sözlerde
Bulunduğu gibi kalmayan şehirler oldu sevi.



III kısım (acı)

Deniz gör oldu
bir kör sahil müdavim buldu adamla
kanatan kanayan herşey gibiydi kadın
kadın belki bu hayatada figüran,
kemirirken içini binbir soru yol oldu adam
adam acı dedi yüreğim

kadın sokak şarkıcılarında buldu bir an tebessümü
sonra kaybetti kör bir sahil müdavimini
aradı  ama zerre vardı fikrinde adam
kadın git dedi yüreğim

deniz gör oldu
bir amansız sahil martısı gördü kadınla
kanatan kanayan herşey gibiydi adam

adam belki bil cümle bu hayata figüran
dönerken içinde kum fırtınaları, sevi cenk oldu
kadın acı dedi yüreğim.

(şiir) boşuna

beni hiç biriniz öldüremezsiniz,
yazarak çoğalarım ben,
Dostayevskinin raskelnikovuyum, Jostein Gaarderin Sofisi,
güz günü soğuktan titrerkende yazarım
yaz günü soluksuzda,
bazen bir deniz kıyısında görürsünüz beni
bazende kathmandunun doruklarında,
nehirlere konuk olur denizlere içimi dökerim.

hiç biriniz öldüremezsiniz beni
severek çoğalarım ben,
dünyayı,
insanları,
varlığn yokluğunda çokluğun anlaşılmazlığını,
bilerek yaşarım ben
çoçukça bakmayı..

12 aralık 2012

(şiir) Bir biyolog için konçerto



kısım1

benim korkum gizemli şairlerin korkusu
benim korkum anlaşılma korkusu..
met-üst

annem savaş görmüş kadındır,
babamın getirdiği iki kilo kirazın birini reçelliğe ayırırdı,
kardeşlerimden ikisi gümüşhane de, ablam mardin de doğdu,
bense izmirde doğdum.
Çocukluğum çok güzel geçti...
izmirde oturduğumuz mahallenin aşağısındaki mahalle çingene mahallesiydi,her gece çalar, içer ve oynarlardı sokağın köşesinden katılırdık oyunlarına
(müzik kulağımı ordan almışım yani serde birazda çingenelik var)

babam polisti o zamanlar şimdi emekli bir maceraperest... yemende,
annem gözlerini avuşturur babamın adı anılınca
ha birde kardeşim askerde vatan bekçisi
mustafa kemale şiirler okurduk beraber, gözlerimiz dolardı.
diğer kardeşim yeni bitirdi liseyi tiyatrocu olmak istiyor, drama eğitimini ben veriyorum
(ben öğretiyorum ona hüznün rolünü)
ablam klasik doğu kadını, gözleri yakuttan bozma...

...

çok bişey yok aslında anlatılacak
ayakkabıyı çorapsız giyme alışkanlığım annemin çoraplara yaptığı yamaların canımı yakmasına rastlar,
sonra çorapsız giymek moda olduda kurtulduk o dertten...
şehir şehir dolaşıp
yeni arkadaşlar edinirdim,
ancak birkaç sene önce anlayabildim yanlız kaldığımı,
herkesin bir çocukluk arkadaşı vardı benim yakut gözlü ablam ve iki kardeşim (ki şimdi biri asker)

orta okulda sevdim ilk kadınımı
benden uzun ve benden güzeldi,
babası benimkisi gibi polisti
hava kararmaya yüz tuttumu balkonlarının altında şarkılar söylerdim,
sonra üst kattaki kadın babasına söyledi.
ikinci kadınım... nihal.
lisede biriyle çarpışıp burnum kanayınca pamuğu yetiştirdi hemencecik
ne biliyim kanım ısındı,



üçüncü kadınım
üniversitede iki üst sınıfımdaydı,
beraber eylemlere katılır slogan atardık
çok sonraları anladım aramızdaki ilişkinin de siyasi olduğunu

 beni çok dövdüler,
gözlerime çok nazar ettiler,
bir kere silahla iki kaşımın ortasına vurdular, kanımla duvara pişmanım diye yazdılar...
yarası hala durur
yarası hala durur tüm aşklarımın,
dedi ya şair -bir aşk bir çok aşktan yapılır ve hepsinin kalır izi,
her aşktan bir iz var içimde...
aşkları bitirince memleket sorunlarına terfi ettim doğal olarak
sabaha kadar süren arkadaş sohbetleri sonrası polis arkamda ben önde beraber giderdik ekmek almaya

iki araba varsa o gece kesin nezarette biterdi.
ki biz hiç bir zaman korkumuzu yüzümüze vurmadık.
(adamlığım ordan gelir)

çok sürmedi bıraktım herşeyi
burnum iki sefer kırıldı biri polislerden hatıra (dikkatli bak yamuktur biraz)
burun acısına bıraktım yiye yiye bitireceklerini sandığım ülkemin geleceğini
(ki kendimi affetmediğim tek konudur)

 boyum uzun,
gözlerim kendinden sürmeli
kaşlarım keman ruhum yamandır.
sanılanın aksine çok az kalp çaldım
bıraktım kadınlar benden faydalandı.
çok becerdiler beni,
ama hepsi beceriksizdi üçü çalabildi kalbimi her seferinde gittim geri aldım..
bu kadarım ben.
ister gel yerleş kalbime
ister kartını bırak ben arayım seni...

2.kısım

 en çok ıslak yollarda yürümeyi severim
birazda çamur oldumu değme keyfime...
soğuk mardin gecelerinde
karartma olur annemin dizinde hikayecilerden saatlerce hikayeler dinlerdik,
gerçi ilçeye ilk televizyonu dedem getirmiş
ama bizim gözümüz olmadı hiç...

 hiç unutmam rahmetlik babanemin,
televizyonun anten giren yerine ellerini koydukları zaman net çektiğini farkeden
ve mutfaktan parça et çalıp çalıp anten girişine tutturan amcamla babama
- ete alıştırmayın şunu demesini
bak hala gülüyorum...
...

babamnem beyazdan bir altındı
masmavi gözleri güneşi gördümü coşardı.
öldüğünde babam ırakta, amcalarım şehir dışındaydı,
okuyordum ve o gün içmeye arkadaşlara gitmiştim,
telefon geldi eve koştum
kanepede öylece yatıyordu.
boğazım düğümlendi..
dizlerimin üzerine çöktüm başucunda
içki kokmasın diye ağzımı kapattım ve o zaman anladım saygının gerçek anlamını
ancak ellerime kefeni verdiklerinde gözlerimden yaş aktı
çok değil iki damla.
sonra sustum...

babamnem ölürken beyazdan bir altındı damarlarındaki kan terketmişti yerini
masmavi gözleri güneşi gördümü çoşardı...
benim az aşkım çok acım vardı..
ilkokulda gümüşhanede laz çocuklarla hurşit çayını taşlar,
bulduğumuz yuvarlak olanlarıyla 5 taş oynardık
şimdi biligisayarda fink atıyor parmaklarımız
(geçmişe... ki kendi saflığına dönmeyi hangimiz istemez)

 üzüm toplamak en sevdiğimiz işti
üzüm zamanı geldimi yağmur yağmasında babam bizi bağa götürsün diye dualar ederdik...
ve hep tutardı dualarımız tanrıya teşekkür ederdik.
(ve buda tanrıya tek minnettar olduğum zamanlardı)
yorulanlar eşşek sırtına biner geri kalanlar yürürdü.
işte benim redkit liğimde o zamana rastlar
ki ozamanlar kimse bana aşık olmamıştı henüz
bizim çocukluğumuz güzeldi be
herkesinki kadar güzelll..
herkesinkinden çok mülayim...

inşaatlardan çaldığımız kalın elektrik tellerinden
arabalar yapar, eğri büğrü oluncaya kadar taşlı yollarda arkasından koşardık.
güldükçe gülesi gelirdi babamın toz topraktan görünmeyen yüzümüze bakınca
dövdükçe dövesi gelirdi annemin
(ki henüz yarı otomatik çamaşır makinası yeni çıkmış ama biz sahibi değildik hiç birinin)

 çok sevdiğim bir sözü vardır selim temo nun
-karışım büyüdükçe düşlerimde seyreldi der büyüdüğünü anlatırken.
ve çok doğru artık çok az şey veriyor aynı tatları bize..
oysa ben hep çocuk kalmak isterdim
masallara kahraman olmak isterdim
bir yürekte hapsolmak,
kalpten kalbe dolaşan bir derviş olmak istedim.
huu çektimmi herkes beni dinlesin isterdim..
sevmek isterdim gözlerini
gözlerini canım gözbebeğini...

3. kısım

çoğu zaman dayımın gönderdiği kitapların
kokusunu özlüyorum,
içine sinmiş yılların yorgunluğunu,
aynı sayfada kaçkere gözler gezindi diyede
düşünmeden edemiyorum.
dayımı özlüyorum...

resimlerini astığım bir duvar vardı aile fertlerimin üniversitedeyken
üniversitedeyken ümitlerim vardı çocukluğumda elinden tutup büyüklüğüme misafirliğe getirdiğim
kaç kişiye verdim bilemezsin ama hep vardı,
hep çoktu...
Genç Werther i düşünüyorum
Çaykaralı Rızayı,
Abanozdaki Emineyi
saçlarını savuruşunu düşlüyorum. dudaklarındaki bilmediğim tadı

kitaplarım var benim
çoğu yasaksız artık...
kitaplarım var çoğu anlamsız artık..

şimdi ellerimde koskoca acılar
sen yokken beni onlar sevdiler
göz yaşım bana en yakın dıstum oldu
en çaresiz anımda çıka geldiler diye bir şarkımda var,
şarkılar..
şarkılar...
şarkılar....

bazan izmire dönüyorum
çocukluğuma...
uçaklardan atılan bildirilere
o vakit bulgar türk avlıyor kendi ülkesinde mezar yağmalıyor,
kan akıtıyor, acı satıyor insanlara zorla..
biz uyuyoruz okul sonraları hiçbirşeyi umursamadan...
Mardinde beyaz resimlerin en güzellerini gördüm...
doğaya hayran oluşum kışı cağıran mikayilin başımıza pamuk gibi bişeylerin serpmesiyle başlar
ve bende bir çağ kapanıp bir çağ yeniden başlar.
sonra bırakamadım sigara içmedim hiç ama onun gibi bişey buda
dağların tepelerine çıkmayı marifet saydım hep
hep daha zor
hep daha yüksek...
(ki çok korkarım yüksekten ha)

halamıysa bir bahar sabahı kaybettik,
kanserdi...
tanrıya lanet etttğim ilk gündü o gün
ve o gün hayatımın hep kahramanı olacak babamın ağladığını ilkkez gördüğüm gündü.
yola bakan penceresinden şafağı izlerdi halam
kocası makinist, kendisi canımızın içiydi
tombul yüzüne gülmeyi kim armağan etmişti bilmem ama...
hep banada bir şarkı yaz oğlum halam kanser de halam çok çekti de derdi
yazdım şarkısını tabiki
ama öldükten sonra okuyabildim ancak
2 yıl kimse duymadı 2 yıl kimse susmadı zaten...
bir yıldızdı belki
belki ıssız bir sevgi
uzandı sereserpe kapattı gözlerini
masmavi gözleriyle son kez baktı güneşe
başında bir çiçekle gitti halam cennete...
evet başında bir çiçekle gitti halam cennete
bizim buralarda kadın ölünce başında çiçekten bir taç takarlar
içimize dikenli teller...
ben halama da aşıktım...
ilk sana söylüyorum....

4 satırda yazamadım hiç bişeyi
ki şuda doğru.. tek cümlelik hayatım var...

4.kısım

kalbinin çeperlerini zorlayan bir virüsüm şimdi
girip dağlıyacağım tüm yaralarını.
tanrının lütüfları kadardım bir süre
sonra kanayan yüreğimi farkedince bıraktım alkolü
sersefil dolandım sokaklarda
aldıran olmadı...
terkeden yarlar bana yar oldular
kenarında beklemeden atladım aşağı
öldüm birkaç bin kez
öldüm...

adını hep sonradan koyduğum şiirler yazdım
şarkılarıma ilham olan cümlelerini söküp aldım
parça parça ettim,
kaybettim ortalıktan kimse görmesin diye,
sonra gazateye ilan verip;
özenle yazmış olduğum ve özenimi bir türlü farkedemediğim
el emeği göz nuru şiirlerim ve onlardan devşirme şarkılarımı
vahim bir aşkım sonucu kaybettim. hükümsüzdür..
olsun.
varsın hükümsüz olsun tüm aşklarım.

5.kısım

garip olurum çoğu zaman
dokunmadığım kadınları kıskanırken...
şimdi kime ahkam kessem
kime köpürsemde taşırsam içimdeki dereyi
taşırıp nehir yapsam,
belki debisi yükselince diner tüm krizleri...
tuhaf kıskanmaları komik buldum hep kendi içimde
kendi içimde hep yalan söyledim
hep sakladım asıl kızgınlığımı
hep çektim bu yüzden..
hep sevdim söylemeden
hep öldüm, gördükçe benim olmalı diye düşündüğüm güzel şeylerin gittiğini..
oturup yazılar yazdım
sabahları selamlamadım çok zaman
anlamsız selzenişlere verdiğim gözlerim yaşlandı çoğu zaman
oysa gelmelisin, görmelisin, sevmelisin yüreğimi
başkasıyla sevişmeden bende bitmelisin.
ilk acıyı verecek kadar kadınsın daha
unutmayacak kadar asil son sevdiğini
şimdi
gitsem mi....
kalsam mı iyi...

6.kısım

göz göre göre zamana bırakıyorum herşeyi
göz göre göre aşık oluyorum..

kırmızı kurdelasıyla aklıma düşüyordu
ve amansız hastalık sahibi kalbime sığınıyordu
olabilir diye düşünürken gönderdi resimlerini
öylece bakakaldım..
alışkanlıklarımı terkediyorum şimdi
çok uyumayı bıraktım
çok sevmeye başladım yeniden.

yeni başlayanlar için figüranlık teknikleri diyede bir kitabım var oysa,
yazdığı bütün karakterleri yaşayan bir oyun yazarıyım ben
her daim yaşıyorum umarsızca.
gülüşüne benzetme bulmak zor
sen iyisimi bir ilk bir sonbahardan sor
belki tabiattadır çaresi senin bir güle bu kadar benzemenin
ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim...

beni görmeni istiyorum
elimi tutmanı kalbine bastırıp gözlerime bakmanı
tüm ağrılarını dindirmek istiyorum
kanayan tüm yaralarını sarmak
içine girmek istiyorum çıkmamak üzere.
gel o zaman ömrümün portesi ol
notalarımla süsleyim saçlarını
dudaklarına birlik sus, ölümlük öpücükler kondurayım.

7.kısım

kırılıyorum her soluk alışımda sensiz
yada eriyorum fitili tükenmiş mum gibi
sonu çabuk gelecek kadar güzel konçertolar gibi
bitiriyorum eserimi
sanki bir müzisyeni çalamayacak kadar kötü olmuş
sanki tınısal cv ler yazmışta
her gece okuyormuş gibi...

8.kısım

olmamış meyve tadındayım
koparmak istemezsin zaten...
görmeyi özlemek tenini
tutmak aklının bir ucundan
sürükleyerek getirmek güneye
belki birazda doğuya saklamak dudaklarının kalıtlarını
tarihi eserleri yağmalamak değilmi zaten sana bakışım?
sana bakışım zaten biraz mahsun değilmi?
şimdi kan gölüne dönecek kalbimin orta yeri aldırmayacağım
ki vazifesi bu
kan vermek sensiz yerlerime,

kelimelere sığınmak
süslü cümlelere armağan etmek gülüşünü.

belki horlanacak ellerim ama gezecek dudaklarını ilk gördüğüm zaman
yanına dudaklarımı da alacak
belki si bemol şarkılar söyleyecek olmadığın kuytularda.

9.kısım

severek öldürebilir misin birini?
görmeden sevmeyi körler okulunda öğrendim
saf
yalansız
kimseye eyvallah etmeden
ve bazen belli de etmeden

 ben görmeden sevmeyi körler okulunda öğrendim
arkadaşım öğretmendi körlere.
önce o öğrendi körlerden sevmeyi
sonra ben...

yani şimdi
seni görsem nee!
görmesem neee!
görmeden sevebilir insan..

10.kısım

beni mardine gömsünler
üzerimde beyaz bir kumaş olmasın...
içini bilemezsin hiç bir kalbin açmadan
açmaya fırsat bulamadın ki
resimlerine bıraktım tüm şiirleri
tüm içimleri senin için yapıyorum desem
biliyorum inanmazsın.
ama çok dert etmiyorum uzun zamandır hiç birşeyi
çok sevmeyi öğrenmiştim zaten
çok gülmeye çalışıyorum.
arasan sesini duysam...
belki ölür birkaç milyon hücrem
belki si
belki gerçekten üvercinka Cemalettin Seber dizeleri..
Cemal Süreya nın bir y si eksik ya
ben çaldım..
ama kimseye söyleme.
beni kandırmanı bekliyorum
yüzünü görmeyi
ve dokunmayı istiyorum kaşlarından dudaklarına doğru
öleyim istiyorum şafak sökerken
üzerimde küçük sıyrıklar ve sevda sözleriyle,
beni mardine gömsünler
beyaz bi kumaş olmadan.

11.kısım

sevdam, nefsine yenik bir kadının
yeşil bir elmayı yemesine kadar uzanır..
acaba ne olmuşta tutamamış kendini havva
bir adem i bir elmayı sevmiş dünyada
ki şimdi bu ilk sevdalıların sürgün edildiği dünyadan
öbürüne geçmeye korkuyoruz.
şairinde dediği gibi ödümüz patlıyor acı çekmekten
ama desemki beni sev
tut ellerinle yüreğimi bilirim tenhalığım ürkütür seni
yadırgamıyorum tedirginliğini
ki buda yakışır eminim tenine
ah bir dokunsam sana
boynuna ahenk bir öpücük
içine içimi versem kanatsam yaralarını
akıtsam kanını kirleten tüm acılarını
ve…
beni böyle sev desem
koşa koşa gelirsin bu şehre.

12.kısım

darmadağın odamda sürekli birileri var
konuşmadan beni izliyorlar...
şimdi en kafiyeli yerindeyim şiirin
ama yinede bir sevda etmez benden,
şimdi en muammalı yerindeyim sözlerinin
ama yinede bir sevda etmez senden...

kırılmak yok şaire
ki şair kırgınlık diyarında mülk sahibi
sense sahibi bulunan bir sevdaya talan ahkamındasın
kime bu iltimas
ve yahut ben kimim sende..
gidiyorum desem,
bir yanım zaten sende
ki bu vakitten sonra yarım adamlık yakışmaz gözlerime
ağlamasam zaten sonbahar kızar
ha geldi ha gelecek diye bekliyorum
gelmiyor savruluyor yapraklarda rüzgar
belki içine ateş belkide kan yağıyordur şafak vakti

bekle geleceğim bir zaman
güneşe söylemeden
ayla beraber yıldız toplayıp
saçlarına takmaya...
bekle geleceğim
ıslıklarda şarkılarımı mırıldanacak dostlarla
...

13.kısım

kim bu aklıma savrulan
gün aşırı fikrimi yağmalayan...
her nakaratında beni anımsatan bal
belki en sevdiğin şarkı
belki en bildiğin şarkı
su gibi,
bir yanımdan bakınca öbür yanımı görürsün
korkarak kendine saklanır insan aslında
yanlızlık yalnız görmemezlikle mümkün
sense bilmem kimin düğününde düz fönünle aklıma ziyansın
gözlerin zaten cezayir menekşesi
dudakların kirazdan bozma
 gelip alsam seni sabahlara kadar sevişsek
annenden önce aklım kızar..

Esat YILMAZ
2005-2006