kısım1
benim korkum gizemli şairlerin
korkusu
benim korkum anlaşılma korkusu..
met-üst
annem savaş görmüş kadındır,
babamın getirdiği iki kilo kirazın
birini reçelliğe ayırırdı,
kardeşlerimden ikisi gümüşhane de,
ablam mardin de doğdu,
bense izmirde doğdum.
Çocukluğum çok güzel geçti...
izmirde oturduğumuz mahallenin
aşağısındaki mahalle çingene mahallesiydi,her gece çalar, içer ve oynarlardı
sokağın köşesinden katılırdık oyunlarına
(müzik kulağımı ordan almışım yani
serde birazda çingenelik var)
babam polisti o zamanlar şimdi emekli
bir maceraperest... yemende,
annem gözlerini avuşturur babamın adı
anılınca
ha birde kardeşim askerde vatan
bekçisi
mustafa kemale şiirler okurduk
beraber, gözlerimiz dolardı.
diğer kardeşim yeni bitirdi liseyi
tiyatrocu olmak istiyor, drama eğitimini ben veriyorum
(ben öğretiyorum ona hüznün rolünü)
ablam klasik doğu kadını, gözleri
yakuttan bozma...
...
çok bişey yok aslında anlatılacak
ayakkabıyı çorapsız giyme
alışkanlığım annemin çoraplara yaptığı yamaların canımı yakmasına rastlar,
sonra çorapsız giymek moda olduda
kurtulduk o dertten...
şehir şehir dolaşıp
yeni arkadaşlar edinirdim,
ancak birkaç sene önce anlayabildim
yanlız kaldığımı,
herkesin bir çocukluk arkadaşı vardı
benim yakut gözlü ablam ve iki kardeşim (ki şimdi biri asker)
orta okulda sevdim ilk kadınımı
benden uzun ve benden güzeldi,
babası benimkisi gibi polisti
hava kararmaya yüz tuttumu
balkonlarının altında şarkılar söylerdim,
sonra üst kattaki kadın babasına
söyledi.
ikinci kadınım... nihal.
lisede biriyle çarpışıp burnum
kanayınca pamuğu yetiştirdi hemencecik
ne biliyim kanım ısındı,
üçüncü kadınım
üniversitede iki üst sınıfımdaydı,
beraber eylemlere katılır slogan
atardık
çok sonraları anladım aramızdaki
ilişkinin de siyasi olduğunu
beni çok dövdüler,
gözlerime çok nazar ettiler,
bir kere silahla iki kaşımın ortasına
vurdular, kanımla duvara pişmanım diye yazdılar...
yarası hala durur
yarası hala durur tüm aşklarımın,
dedi ya şair -bir aşk bir çok aşktan
yapılır ve hepsinin kalır izi,
her aşktan bir iz var içimde...
aşkları bitirince memleket
sorunlarına terfi ettim doğal olarak
sabaha kadar süren arkadaş sohbetleri
sonrası polis arkamda ben önde beraber giderdik ekmek almaya
iki araba varsa o gece kesin
nezarette biterdi.
ki biz hiç bir zaman korkumuzu
yüzümüze vurmadık.
(adamlığım ordan gelir)
çok sürmedi bıraktım herşeyi
burnum iki sefer kırıldı biri
polislerden hatıra (dikkatli bak yamuktur biraz)
burun acısına bıraktım yiye yiye
bitireceklerini sandığım ülkemin geleceğini
(ki kendimi affetmediğim tek konudur)
boyum uzun,
gözlerim kendinden sürmeli
kaşlarım keman ruhum yamandır.
sanılanın aksine çok az kalp çaldım
bıraktım kadınlar benden faydalandı.
çok becerdiler beni,
ama hepsi beceriksizdi üçü çalabildi
kalbimi her seferinde gittim geri aldım..
bu kadarım ben.
ister gel yerleş kalbime
ister kartını bırak ben arayım
seni...
2.kısım
en çok ıslak yollarda yürümeyi severim
birazda çamur oldumu değme keyfime...
soğuk mardin gecelerinde
karartma olur annemin dizinde
hikayecilerden saatlerce hikayeler dinlerdik,
gerçi ilçeye ilk televizyonu dedem
getirmiş
ama bizim gözümüz olmadı hiç...
hiç unutmam rahmetlik babanemin,
televizyonun anten giren yerine
ellerini koydukları zaman net çektiğini farkeden
ve mutfaktan parça et çalıp çalıp
anten girişine tutturan amcamla babama
- ete alıştırmayın şunu demesini
bak hala gülüyorum...
...
babamnem beyazdan bir altındı
masmavi gözleri güneşi gördümü
coşardı.
öldüğünde babam ırakta, amcalarım
şehir dışındaydı,
okuyordum ve o gün içmeye arkadaşlara
gitmiştim,
telefon geldi eve koştum
kanepede öylece yatıyordu.
boğazım düğümlendi..
dizlerimin üzerine çöktüm başucunda
içki kokmasın diye ağzımı kapattım ve
o zaman anladım saygının gerçek anlamını
ancak ellerime kefeni verdiklerinde
gözlerimden yaş aktı
çok değil iki damla.
sonra sustum...
babamnem ölürken beyazdan bir altındı
damarlarındaki kan terketmişti yerini
masmavi gözleri güneşi gördümü
çoşardı...
benim az aşkım çok acım vardı..
ilkokulda gümüşhanede laz çocuklarla
hurşit çayını taşlar,
bulduğumuz yuvarlak olanlarıyla 5 taş
oynardık
şimdi biligisayarda fink atıyor parmaklarımız
(geçmişe... ki kendi saflığına
dönmeyi hangimiz istemez)
üzüm toplamak en sevdiğimiz işti
üzüm zamanı geldimi yağmur yağmasında
babam bizi bağa götürsün diye dualar ederdik...
ve hep tutardı dualarımız tanrıya
teşekkür ederdik.
(ve buda tanrıya tek minnettar
olduğum zamanlardı)
yorulanlar eşşek sırtına biner geri
kalanlar yürürdü.
işte benim redkit liğimde o zamana
rastlar
ki ozamanlar kimse bana aşık
olmamıştı henüz
bizim çocukluğumuz güzeldi be
herkesinki kadar güzelll..
herkesinkinden çok mülayim...
inşaatlardan çaldığımız kalın
elektrik tellerinden
arabalar yapar, eğri büğrü oluncaya
kadar taşlı yollarda arkasından koşardık.
güldükçe gülesi gelirdi babamın toz
topraktan görünmeyen yüzümüze bakınca
dövdükçe dövesi gelirdi annemin
(ki henüz yarı otomatik çamaşır
makinası yeni çıkmış ama biz sahibi değildik hiç birinin)
çok sevdiğim bir sözü vardır selim temo nun
-karışım büyüdükçe düşlerimde
seyreldi der büyüdüğünü anlatırken.
ve çok doğru artık çok az şey veriyor
aynı tatları bize..
oysa ben hep çocuk kalmak isterdim
masallara kahraman olmak isterdim
bir yürekte hapsolmak,
kalpten kalbe dolaşan bir derviş
olmak istedim.
huu çektimmi herkes beni dinlesin
isterdim..
sevmek isterdim gözlerini
gözlerini canım gözbebeğini...
3. kısım
çoğu zaman dayımın gönderdiği
kitapların
kokusunu özlüyorum,
içine sinmiş yılların yorgunluğunu,
aynı sayfada kaçkere gözler gezindi
diyede
düşünmeden edemiyorum.
dayımı özlüyorum...
resimlerini astığım bir duvar vardı
aile fertlerimin üniversitedeyken
üniversitedeyken ümitlerim vardı
çocukluğumda elinden tutup büyüklüğüme misafirliğe getirdiğim
kaç kişiye verdim bilemezsin ama hep
vardı,
hep çoktu...
Genç Werther i düşünüyorum
Çaykaralı Rızayı,
Abanozdaki Emineyi
saçlarını savuruşunu düşlüyorum.
dudaklarındaki bilmediğim tadı
kitaplarım var benim
çoğu yasaksız artık...
kitaplarım var çoğu anlamsız artık..
şimdi ellerimde koskoca acılar
sen yokken beni onlar sevdiler
göz yaşım bana en yakın dıstum oldu
en çaresiz anımda çıka geldiler diye
bir şarkımda var,
şarkılar..
şarkılar...
şarkılar....
bazan izmire dönüyorum
çocukluğuma...
uçaklardan atılan bildirilere
o vakit bulgar türk avlıyor kendi
ülkesinde mezar yağmalıyor,
kan akıtıyor, acı satıyor insanlara
zorla..
biz uyuyoruz okul sonraları
hiçbirşeyi umursamadan...
Mardinde beyaz resimlerin en
güzellerini gördüm...
doğaya hayran oluşum kışı cağıran
mikayilin başımıza pamuk gibi bişeylerin serpmesiyle başlar
ve bende bir çağ kapanıp bir çağ
yeniden başlar.
sonra bırakamadım sigara içmedim hiç
ama onun gibi bişey buda
dağların tepelerine çıkmayı marifet
saydım hep
hep daha zor
hep daha yüksek...
(ki çok korkarım yüksekten ha)
halamıysa bir bahar sabahı kaybettik,
kanserdi...
tanrıya lanet etttğim ilk gündü o gün
ve o gün hayatımın hep kahramanı
olacak babamın ağladığını ilkkez gördüğüm gündü.
yola bakan penceresinden şafağı
izlerdi halam
kocası makinist, kendisi canımızın
içiydi
tombul yüzüne gülmeyi kim armağan
etmişti bilmem ama...
hep banada bir şarkı yaz oğlum halam
kanser de halam çok çekti de derdi
yazdım şarkısını tabiki
ama öldükten sonra okuyabildim ancak
2 yıl kimse duymadı 2 yıl kimse
susmadı zaten...
bir yıldızdı belki
belki ıssız bir sevgi
uzandı sereserpe kapattı gözlerini
masmavi gözleriyle son kez baktı
güneşe
başında bir çiçekle gitti halam
cennete...
evet başında bir çiçekle gitti halam
cennete
bizim buralarda kadın ölünce başında
çiçekten bir taç takarlar
içimize dikenli teller...
ben halama da aşıktım...
ilk sana söylüyorum....
4 satırda yazamadım hiç bişeyi
ki şuda doğru.. tek cümlelik hayatım
var...
4.kısım
kalbinin çeperlerini zorlayan bir
virüsüm şimdi
girip dağlıyacağım tüm yaralarını.
tanrının lütüfları kadardım bir süre
sonra kanayan yüreğimi farkedince
bıraktım alkolü
sersefil dolandım sokaklarda
aldıran olmadı...
terkeden yarlar bana yar oldular
kenarında beklemeden atladım aşağı
öldüm birkaç bin kez
öldüm...
adını hep sonradan koyduğum şiirler
yazdım
şarkılarıma ilham olan cümlelerini
söküp aldım
parça parça ettim,
kaybettim ortalıktan kimse görmesin
diye,
sonra gazateye ilan verip;
özenle yazmış olduğum ve özenimi bir
türlü farkedemediğim
el emeği göz nuru şiirlerim ve
onlardan devşirme şarkılarımı
vahim bir aşkım sonucu kaybettim.
hükümsüzdür..
olsun.
varsın hükümsüz olsun tüm aşklarım.
5.kısım
garip olurum çoğu zaman
dokunmadığım kadınları kıskanırken...
şimdi kime ahkam kessem
kime köpürsemde taşırsam içimdeki
dereyi
taşırıp nehir yapsam,
belki debisi yükselince diner tüm
krizleri...
tuhaf kıskanmaları komik buldum hep
kendi içimde
kendi içimde hep yalan söyledim
hep sakladım asıl kızgınlığımı
hep çektim bu yüzden..
hep sevdim söylemeden
hep öldüm, gördükçe benim olmalı diye
düşündüğüm güzel şeylerin gittiğini..
oturup yazılar yazdım
sabahları selamlamadım çok zaman
anlamsız selzenişlere verdiğim
gözlerim yaşlandı çoğu zaman
oysa gelmelisin, görmelisin, sevmelisin
yüreğimi
başkasıyla sevişmeden bende
bitmelisin.
ilk acıyı verecek kadar kadınsın daha
unutmayacak kadar asil son sevdiğini
şimdi
gitsem mi....
kalsam mı iyi...
6.kısım
göz göre göre zamana bırakıyorum
herşeyi
göz göre göre aşık oluyorum..
kırmızı kurdelasıyla aklıma düşüyordu
ve amansız hastalık sahibi kalbime
sığınıyordu
olabilir diye düşünürken gönderdi
resimlerini
öylece bakakaldım..
alışkanlıklarımı terkediyorum şimdi
çok uyumayı bıraktım
çok sevmeye başladım yeniden.
yeni başlayanlar için figüranlık
teknikleri diyede bir kitabım var oysa,
yazdığı bütün karakterleri yaşayan
bir oyun yazarıyım ben
her daim yaşıyorum umarsızca.
gülüşüne benzetme bulmak zor
sen iyisimi bir ilk bir sonbahardan
sor
belki tabiattadır çaresi senin bir
güle bu kadar benzemenin
ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan
çaresizliğim...
beni görmeni istiyorum
elimi tutmanı kalbine bastırıp
gözlerime bakmanı
tüm ağrılarını dindirmek istiyorum
kanayan tüm yaralarını sarmak
içine girmek istiyorum çıkmamak
üzere.
gel o zaman ömrümün portesi ol
notalarımla süsleyim saçlarını
dudaklarına birlik sus, ölümlük
öpücükler kondurayım.
7.kısım
kırılıyorum her soluk alışımda sensiz
yada eriyorum fitili tükenmiş mum
gibi
sonu çabuk gelecek kadar güzel
konçertolar gibi
bitiriyorum eserimi
sanki bir müzisyeni çalamayacak kadar
kötü olmuş
sanki tınısal cv ler yazmışta
her gece okuyormuş gibi...
8.kısım
olmamış meyve tadındayım
koparmak istemezsin zaten...
görmeyi özlemek tenini
tutmak aklının bir ucundan
sürükleyerek getirmek güneye
belki birazda doğuya saklamak
dudaklarının kalıtlarını
tarihi eserleri yağmalamak değilmi
zaten sana bakışım?
sana bakışım zaten biraz mahsun
değilmi?
şimdi kan gölüne dönecek kalbimin
orta yeri aldırmayacağım
ki vazifesi bu
kan vermek sensiz yerlerime,
kelimelere sığınmak
süslü cümlelere armağan etmek
gülüşünü.
belki horlanacak ellerim ama gezecek
dudaklarını ilk gördüğüm zaman
yanına dudaklarımı da alacak
belki si bemol şarkılar söyleyecek
olmadığın kuytularda.
9.kısım
severek öldürebilir misin birini?
görmeden sevmeyi körler okulunda
öğrendim
saf
yalansız
kimseye eyvallah etmeden
ve bazen belli de etmeden
ben görmeden sevmeyi körler okulunda öğrendim
arkadaşım öğretmendi körlere.
önce o öğrendi körlerden sevmeyi
sonra ben...
yani şimdi
seni görsem nee!
görmesem neee!
görmeden sevebilir insan..
10.kısım
beni mardine gömsünler
üzerimde beyaz bir kumaş olmasın...
içini bilemezsin hiç bir kalbin
açmadan
açmaya fırsat bulamadın ki
resimlerine bıraktım tüm şiirleri
tüm içimleri senin için yapıyorum
desem
biliyorum inanmazsın.
ama çok dert etmiyorum uzun zamandır
hiç birşeyi
çok sevmeyi öğrenmiştim zaten
çok gülmeye çalışıyorum.
arasan sesini duysam...
belki ölür birkaç milyon hücrem
belki si
belki gerçekten üvercinka Cemalettin
Seber dizeleri..
Cemal Süreya nın bir y si eksik ya
ben çaldım..
ama kimseye söyleme.
beni kandırmanı bekliyorum
yüzünü görmeyi
ve dokunmayı istiyorum kaşlarından
dudaklarına doğru
öleyim istiyorum şafak sökerken
üzerimde küçük sıyrıklar ve sevda
sözleriyle,
beni mardine gömsünler
beyaz bi kumaş olmadan.
11.kısım
sevdam, nefsine yenik bir kadının
yeşil bir elmayı yemesine kadar
uzanır..
acaba ne olmuşta tutamamış kendini
havva
bir adem i bir elmayı sevmiş dünyada
ki şimdi bu ilk sevdalıların sürgün
edildiği dünyadan
öbürüne geçmeye korkuyoruz.
şairinde dediği gibi ödümüz patlıyor
acı çekmekten
ama desemki beni sev
tut ellerinle yüreğimi bilirim
tenhalığım ürkütür seni
yadırgamıyorum tedirginliğini
ki buda yakışır eminim tenine
ah bir dokunsam sana
boynuna ahenk bir öpücük
içine içimi versem kanatsam
yaralarını
akıtsam kanını kirleten tüm acılarını
ve…
beni böyle sev desem
koşa koşa gelirsin bu şehre.
12.kısım
darmadağın odamda sürekli birileri
var
konuşmadan beni izliyorlar...
şimdi en kafiyeli yerindeyim şiirin
ama yinede bir sevda etmez benden,
şimdi en muammalı yerindeyim
sözlerinin
ama yinede bir sevda etmez senden...
kırılmak yok şaire
ki şair kırgınlık diyarında mülk
sahibi
sense sahibi bulunan bir sevdaya
talan ahkamındasın
kime bu iltimas
ve yahut ben kimim sende..
gidiyorum desem,
bir yanım zaten sende
ki bu vakitten sonra yarım adamlık
yakışmaz gözlerime
ağlamasam zaten sonbahar kızar
ha geldi ha gelecek diye bekliyorum
gelmiyor savruluyor yapraklarda
rüzgar
belki içine ateş belkide kan
yağıyordur şafak vakti
bekle geleceğim bir zaman
güneşe söylemeden
ayla beraber yıldız toplayıp
saçlarına takmaya...
bekle geleceğim
ıslıklarda şarkılarımı mırıldanacak
dostlarla
...
13.kısım
kim bu aklıma savrulan
gün aşırı fikrimi yağmalayan...
her nakaratında beni anımsatan bal
belki en sevdiğin şarkı
belki en bildiğin şarkı
su gibi,
bir yanımdan bakınca öbür yanımı
görürsün
korkarak kendine saklanır insan
aslında
yanlızlık yalnız görmemezlikle mümkün
sense bilmem kimin düğününde düz
fönünle aklıma ziyansın
gözlerin zaten cezayir menekşesi
dudakların kirazdan bozma
gelip alsam seni sabahlara kadar sevişsek
annenden önce aklım kızar..
Esat YILMAZ
2005-2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.