24 Aralık 2011 Cumartesi

(şiir) Bir biyolog için konçerto



kısım1

benim korkum gizemli şairlerin korkusu
benim korkum anlaşılma korkusu..
met-üst

annem savaş görmüş kadındır,
babamın getirdiği iki kilo kirazın birini reçelliğe ayırırdı,
kardeşlerimden ikisi gümüşhane de, ablam mardin de doğdu,
bense izmirde doğdum.
Çocukluğum çok güzel geçti...
izmirde oturduğumuz mahallenin aşağısındaki mahalle çingene mahallesiydi,her gece çalar, içer ve oynarlardı sokağın köşesinden katılırdık oyunlarına
(müzik kulağımı ordan almışım yani serde birazda çingenelik var)

babam polisti o zamanlar şimdi emekli bir maceraperest... yemende,
annem gözlerini avuşturur babamın adı anılınca
ha birde kardeşim askerde vatan bekçisi
mustafa kemale şiirler okurduk beraber, gözlerimiz dolardı.
diğer kardeşim yeni bitirdi liseyi tiyatrocu olmak istiyor, drama eğitimini ben veriyorum
(ben öğretiyorum ona hüznün rolünü)
ablam klasik doğu kadını, gözleri yakuttan bozma...

...

çok bişey yok aslında anlatılacak
ayakkabıyı çorapsız giyme alışkanlığım annemin çoraplara yaptığı yamaların canımı yakmasına rastlar,
sonra çorapsız giymek moda olduda kurtulduk o dertten...
şehir şehir dolaşıp
yeni arkadaşlar edinirdim,
ancak birkaç sene önce anlayabildim yanlız kaldığımı,
herkesin bir çocukluk arkadaşı vardı benim yakut gözlü ablam ve iki kardeşim (ki şimdi biri asker)

orta okulda sevdim ilk kadınımı
benden uzun ve benden güzeldi,
babası benimkisi gibi polisti
hava kararmaya yüz tuttumu balkonlarının altında şarkılar söylerdim,
sonra üst kattaki kadın babasına söyledi.
ikinci kadınım... nihal.
lisede biriyle çarpışıp burnum kanayınca pamuğu yetiştirdi hemencecik
ne biliyim kanım ısındı,



üçüncü kadınım
üniversitede iki üst sınıfımdaydı,
beraber eylemlere katılır slogan atardık
çok sonraları anladım aramızdaki ilişkinin de siyasi olduğunu

 beni çok dövdüler,
gözlerime çok nazar ettiler,
bir kere silahla iki kaşımın ortasına vurdular, kanımla duvara pişmanım diye yazdılar...
yarası hala durur
yarası hala durur tüm aşklarımın,
dedi ya şair -bir aşk bir çok aşktan yapılır ve hepsinin kalır izi,
her aşktan bir iz var içimde...
aşkları bitirince memleket sorunlarına terfi ettim doğal olarak
sabaha kadar süren arkadaş sohbetleri sonrası polis arkamda ben önde beraber giderdik ekmek almaya

iki araba varsa o gece kesin nezarette biterdi.
ki biz hiç bir zaman korkumuzu yüzümüze vurmadık.
(adamlığım ordan gelir)

çok sürmedi bıraktım herşeyi
burnum iki sefer kırıldı biri polislerden hatıra (dikkatli bak yamuktur biraz)
burun acısına bıraktım yiye yiye bitireceklerini sandığım ülkemin geleceğini
(ki kendimi affetmediğim tek konudur)

 boyum uzun,
gözlerim kendinden sürmeli
kaşlarım keman ruhum yamandır.
sanılanın aksine çok az kalp çaldım
bıraktım kadınlar benden faydalandı.
çok becerdiler beni,
ama hepsi beceriksizdi üçü çalabildi kalbimi her seferinde gittim geri aldım..
bu kadarım ben.
ister gel yerleş kalbime
ister kartını bırak ben arayım seni...

2.kısım

 en çok ıslak yollarda yürümeyi severim
birazda çamur oldumu değme keyfime...
soğuk mardin gecelerinde
karartma olur annemin dizinde hikayecilerden saatlerce hikayeler dinlerdik,
gerçi ilçeye ilk televizyonu dedem getirmiş
ama bizim gözümüz olmadı hiç...

 hiç unutmam rahmetlik babanemin,
televizyonun anten giren yerine ellerini koydukları zaman net çektiğini farkeden
ve mutfaktan parça et çalıp çalıp anten girişine tutturan amcamla babama
- ete alıştırmayın şunu demesini
bak hala gülüyorum...
...

babamnem beyazdan bir altındı
masmavi gözleri güneşi gördümü coşardı.
öldüğünde babam ırakta, amcalarım şehir dışındaydı,
okuyordum ve o gün içmeye arkadaşlara gitmiştim,
telefon geldi eve koştum
kanepede öylece yatıyordu.
boğazım düğümlendi..
dizlerimin üzerine çöktüm başucunda
içki kokmasın diye ağzımı kapattım ve o zaman anladım saygının gerçek anlamını
ancak ellerime kefeni verdiklerinde gözlerimden yaş aktı
çok değil iki damla.
sonra sustum...

babamnem ölürken beyazdan bir altındı damarlarındaki kan terketmişti yerini
masmavi gözleri güneşi gördümü çoşardı...
benim az aşkım çok acım vardı..
ilkokulda gümüşhanede laz çocuklarla hurşit çayını taşlar,
bulduğumuz yuvarlak olanlarıyla 5 taş oynardık
şimdi biligisayarda fink atıyor parmaklarımız
(geçmişe... ki kendi saflığına dönmeyi hangimiz istemez)

 üzüm toplamak en sevdiğimiz işti
üzüm zamanı geldimi yağmur yağmasında babam bizi bağa götürsün diye dualar ederdik...
ve hep tutardı dualarımız tanrıya teşekkür ederdik.
(ve buda tanrıya tek minnettar olduğum zamanlardı)
yorulanlar eşşek sırtına biner geri kalanlar yürürdü.
işte benim redkit liğimde o zamana rastlar
ki ozamanlar kimse bana aşık olmamıştı henüz
bizim çocukluğumuz güzeldi be
herkesinki kadar güzelll..
herkesinkinden çok mülayim...

inşaatlardan çaldığımız kalın elektrik tellerinden
arabalar yapar, eğri büğrü oluncaya kadar taşlı yollarda arkasından koşardık.
güldükçe gülesi gelirdi babamın toz topraktan görünmeyen yüzümüze bakınca
dövdükçe dövesi gelirdi annemin
(ki henüz yarı otomatik çamaşır makinası yeni çıkmış ama biz sahibi değildik hiç birinin)

 çok sevdiğim bir sözü vardır selim temo nun
-karışım büyüdükçe düşlerimde seyreldi der büyüdüğünü anlatırken.
ve çok doğru artık çok az şey veriyor aynı tatları bize..
oysa ben hep çocuk kalmak isterdim
masallara kahraman olmak isterdim
bir yürekte hapsolmak,
kalpten kalbe dolaşan bir derviş olmak istedim.
huu çektimmi herkes beni dinlesin isterdim..
sevmek isterdim gözlerini
gözlerini canım gözbebeğini...

3. kısım

çoğu zaman dayımın gönderdiği kitapların
kokusunu özlüyorum,
içine sinmiş yılların yorgunluğunu,
aynı sayfada kaçkere gözler gezindi diyede
düşünmeden edemiyorum.
dayımı özlüyorum...

resimlerini astığım bir duvar vardı aile fertlerimin üniversitedeyken
üniversitedeyken ümitlerim vardı çocukluğumda elinden tutup büyüklüğüme misafirliğe getirdiğim
kaç kişiye verdim bilemezsin ama hep vardı,
hep çoktu...
Genç Werther i düşünüyorum
Çaykaralı Rızayı,
Abanozdaki Emineyi
saçlarını savuruşunu düşlüyorum. dudaklarındaki bilmediğim tadı

kitaplarım var benim
çoğu yasaksız artık...
kitaplarım var çoğu anlamsız artık..

şimdi ellerimde koskoca acılar
sen yokken beni onlar sevdiler
göz yaşım bana en yakın dıstum oldu
en çaresiz anımda çıka geldiler diye bir şarkımda var,
şarkılar..
şarkılar...
şarkılar....

bazan izmire dönüyorum
çocukluğuma...
uçaklardan atılan bildirilere
o vakit bulgar türk avlıyor kendi ülkesinde mezar yağmalıyor,
kan akıtıyor, acı satıyor insanlara zorla..
biz uyuyoruz okul sonraları hiçbirşeyi umursamadan...
Mardinde beyaz resimlerin en güzellerini gördüm...
doğaya hayran oluşum kışı cağıran mikayilin başımıza pamuk gibi bişeylerin serpmesiyle başlar
ve bende bir çağ kapanıp bir çağ yeniden başlar.
sonra bırakamadım sigara içmedim hiç ama onun gibi bişey buda
dağların tepelerine çıkmayı marifet saydım hep
hep daha zor
hep daha yüksek...
(ki çok korkarım yüksekten ha)

halamıysa bir bahar sabahı kaybettik,
kanserdi...
tanrıya lanet etttğim ilk gündü o gün
ve o gün hayatımın hep kahramanı olacak babamın ağladığını ilkkez gördüğüm gündü.
yola bakan penceresinden şafağı izlerdi halam
kocası makinist, kendisi canımızın içiydi
tombul yüzüne gülmeyi kim armağan etmişti bilmem ama...
hep banada bir şarkı yaz oğlum halam kanser de halam çok çekti de derdi
yazdım şarkısını tabiki
ama öldükten sonra okuyabildim ancak
2 yıl kimse duymadı 2 yıl kimse susmadı zaten...
bir yıldızdı belki
belki ıssız bir sevgi
uzandı sereserpe kapattı gözlerini
masmavi gözleriyle son kez baktı güneşe
başında bir çiçekle gitti halam cennete...
evet başında bir çiçekle gitti halam cennete
bizim buralarda kadın ölünce başında çiçekten bir taç takarlar
içimize dikenli teller...
ben halama da aşıktım...
ilk sana söylüyorum....

4 satırda yazamadım hiç bişeyi
ki şuda doğru.. tek cümlelik hayatım var...

4.kısım

kalbinin çeperlerini zorlayan bir virüsüm şimdi
girip dağlıyacağım tüm yaralarını.
tanrının lütüfları kadardım bir süre
sonra kanayan yüreğimi farkedince bıraktım alkolü
sersefil dolandım sokaklarda
aldıran olmadı...
terkeden yarlar bana yar oldular
kenarında beklemeden atladım aşağı
öldüm birkaç bin kez
öldüm...

adını hep sonradan koyduğum şiirler yazdım
şarkılarıma ilham olan cümlelerini söküp aldım
parça parça ettim,
kaybettim ortalıktan kimse görmesin diye,
sonra gazateye ilan verip;
özenle yazmış olduğum ve özenimi bir türlü farkedemediğim
el emeği göz nuru şiirlerim ve onlardan devşirme şarkılarımı
vahim bir aşkım sonucu kaybettim. hükümsüzdür..
olsun.
varsın hükümsüz olsun tüm aşklarım.

5.kısım

garip olurum çoğu zaman
dokunmadığım kadınları kıskanırken...
şimdi kime ahkam kessem
kime köpürsemde taşırsam içimdeki dereyi
taşırıp nehir yapsam,
belki debisi yükselince diner tüm krizleri...
tuhaf kıskanmaları komik buldum hep kendi içimde
kendi içimde hep yalan söyledim
hep sakladım asıl kızgınlığımı
hep çektim bu yüzden..
hep sevdim söylemeden
hep öldüm, gördükçe benim olmalı diye düşündüğüm güzel şeylerin gittiğini..
oturup yazılar yazdım
sabahları selamlamadım çok zaman
anlamsız selzenişlere verdiğim gözlerim yaşlandı çoğu zaman
oysa gelmelisin, görmelisin, sevmelisin yüreğimi
başkasıyla sevişmeden bende bitmelisin.
ilk acıyı verecek kadar kadınsın daha
unutmayacak kadar asil son sevdiğini
şimdi
gitsem mi....
kalsam mı iyi...

6.kısım

göz göre göre zamana bırakıyorum herşeyi
göz göre göre aşık oluyorum..

kırmızı kurdelasıyla aklıma düşüyordu
ve amansız hastalık sahibi kalbime sığınıyordu
olabilir diye düşünürken gönderdi resimlerini
öylece bakakaldım..
alışkanlıklarımı terkediyorum şimdi
çok uyumayı bıraktım
çok sevmeye başladım yeniden.

yeni başlayanlar için figüranlık teknikleri diyede bir kitabım var oysa,
yazdığı bütün karakterleri yaşayan bir oyun yazarıyım ben
her daim yaşıyorum umarsızca.
gülüşüne benzetme bulmak zor
sen iyisimi bir ilk bir sonbahardan sor
belki tabiattadır çaresi senin bir güle bu kadar benzemenin
ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim...

beni görmeni istiyorum
elimi tutmanı kalbine bastırıp gözlerime bakmanı
tüm ağrılarını dindirmek istiyorum
kanayan tüm yaralarını sarmak
içine girmek istiyorum çıkmamak üzere.
gel o zaman ömrümün portesi ol
notalarımla süsleyim saçlarını
dudaklarına birlik sus, ölümlük öpücükler kondurayım.

7.kısım

kırılıyorum her soluk alışımda sensiz
yada eriyorum fitili tükenmiş mum gibi
sonu çabuk gelecek kadar güzel konçertolar gibi
bitiriyorum eserimi
sanki bir müzisyeni çalamayacak kadar kötü olmuş
sanki tınısal cv ler yazmışta
her gece okuyormuş gibi...

8.kısım

olmamış meyve tadındayım
koparmak istemezsin zaten...
görmeyi özlemek tenini
tutmak aklının bir ucundan
sürükleyerek getirmek güneye
belki birazda doğuya saklamak dudaklarının kalıtlarını
tarihi eserleri yağmalamak değilmi zaten sana bakışım?
sana bakışım zaten biraz mahsun değilmi?
şimdi kan gölüne dönecek kalbimin orta yeri aldırmayacağım
ki vazifesi bu
kan vermek sensiz yerlerime,

kelimelere sığınmak
süslü cümlelere armağan etmek gülüşünü.

belki horlanacak ellerim ama gezecek dudaklarını ilk gördüğüm zaman
yanına dudaklarımı da alacak
belki si bemol şarkılar söyleyecek olmadığın kuytularda.

9.kısım

severek öldürebilir misin birini?
görmeden sevmeyi körler okulunda öğrendim
saf
yalansız
kimseye eyvallah etmeden
ve bazen belli de etmeden

 ben görmeden sevmeyi körler okulunda öğrendim
arkadaşım öğretmendi körlere.
önce o öğrendi körlerden sevmeyi
sonra ben...

yani şimdi
seni görsem nee!
görmesem neee!
görmeden sevebilir insan..

10.kısım

beni mardine gömsünler
üzerimde beyaz bir kumaş olmasın...
içini bilemezsin hiç bir kalbin açmadan
açmaya fırsat bulamadın ki
resimlerine bıraktım tüm şiirleri
tüm içimleri senin için yapıyorum desem
biliyorum inanmazsın.
ama çok dert etmiyorum uzun zamandır hiç birşeyi
çok sevmeyi öğrenmiştim zaten
çok gülmeye çalışıyorum.
arasan sesini duysam...
belki ölür birkaç milyon hücrem
belki si
belki gerçekten üvercinka Cemalettin Seber dizeleri..
Cemal Süreya nın bir y si eksik ya
ben çaldım..
ama kimseye söyleme.
beni kandırmanı bekliyorum
yüzünü görmeyi
ve dokunmayı istiyorum kaşlarından dudaklarına doğru
öleyim istiyorum şafak sökerken
üzerimde küçük sıyrıklar ve sevda sözleriyle,
beni mardine gömsünler
beyaz bi kumaş olmadan.

11.kısım

sevdam, nefsine yenik bir kadının
yeşil bir elmayı yemesine kadar uzanır..
acaba ne olmuşta tutamamış kendini havva
bir adem i bir elmayı sevmiş dünyada
ki şimdi bu ilk sevdalıların sürgün edildiği dünyadan
öbürüne geçmeye korkuyoruz.
şairinde dediği gibi ödümüz patlıyor acı çekmekten
ama desemki beni sev
tut ellerinle yüreğimi bilirim tenhalığım ürkütür seni
yadırgamıyorum tedirginliğini
ki buda yakışır eminim tenine
ah bir dokunsam sana
boynuna ahenk bir öpücük
içine içimi versem kanatsam yaralarını
akıtsam kanını kirleten tüm acılarını
ve…
beni böyle sev desem
koşa koşa gelirsin bu şehre.

12.kısım

darmadağın odamda sürekli birileri var
konuşmadan beni izliyorlar...
şimdi en kafiyeli yerindeyim şiirin
ama yinede bir sevda etmez benden,
şimdi en muammalı yerindeyim sözlerinin
ama yinede bir sevda etmez senden...

kırılmak yok şaire
ki şair kırgınlık diyarında mülk sahibi
sense sahibi bulunan bir sevdaya talan ahkamındasın
kime bu iltimas
ve yahut ben kimim sende..
gidiyorum desem,
bir yanım zaten sende
ki bu vakitten sonra yarım adamlık yakışmaz gözlerime
ağlamasam zaten sonbahar kızar
ha geldi ha gelecek diye bekliyorum
gelmiyor savruluyor yapraklarda rüzgar
belki içine ateş belkide kan yağıyordur şafak vakti

bekle geleceğim bir zaman
güneşe söylemeden
ayla beraber yıldız toplayıp
saçlarına takmaya...
bekle geleceğim
ıslıklarda şarkılarımı mırıldanacak dostlarla
...

13.kısım

kim bu aklıma savrulan
gün aşırı fikrimi yağmalayan...
her nakaratında beni anımsatan bal
belki en sevdiğin şarkı
belki en bildiğin şarkı
su gibi,
bir yanımdan bakınca öbür yanımı görürsün
korkarak kendine saklanır insan aslında
yanlızlık yalnız görmemezlikle mümkün
sense bilmem kimin düğününde düz fönünle aklıma ziyansın
gözlerin zaten cezayir menekşesi
dudakların kirazdan bozma
 gelip alsam seni sabahlara kadar sevişsek
annenden önce aklım kızar..

Esat YILMAZ
2005-2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.